Efe'nin yaşı

Lilypie Fourth Birthday tickers

30 Nisan 2012 Pazartesi

Kuzey Ege macerası..

Bu 23 Nisan'da birer gün de izin alarak değişmez tatil ekibi Yamanlar ile Yağcılar olarak Kuzey Ege turu yaptık maaile.. 1 ay öncesinden programımız belliydi..
Bu seferki turumuzun öncekilerden farkı vardı elbet.. Koskoca birer çanta Efe ile Zeynep'in eşyaları ile doluydu. Kuzuların yemeklerini, yoğurtlarını önceden yapıp yanımıza aldık. Kahvaltı malzemelerini paylaştık Cansu ile ikişer ikişer olmasın, yer kaplamasın diye. Efe'nin neredeyse tüm oyuncakları ve uyurken yanından ayırmadığı sarı battaniyesi ve kurbağa kermiti de unutulmadı tabi. Yol boyunca sıkıldıkça torbadan bir oyuncak çıkartıp verdim eline.
Cuma sabaha karşı 05.00da başladı yolculuğumuz. Kahvaltı saati geldiğinde Yağcılarla buluştuk bir dinlenme tesisinde ve bebeklere kahvaltı yedirme- daha doğrusu yedirememe eylemini gerçekleştirdikten sonra tam gaz devam etti. Amacımız Çanakkale Şehitliği'ni de gezmek olduğu için epey uzun sürdü. Bu yüzden Assos'a yaklaştıkça 2 arabada da bir hareket ve ağlama sesleri başgösterdi. Kuzular annelerinin kucaklarındaki yerlerini aldılar, araba koltuklarından kalkıp.
Gelelim gezi duraklarımıza ve gezi boyunca Tosun Efe ile Çiroz Zeyno'nun yaşadığı unutulmaz anlara..
İlk durağımız Gelibolu Milli Parkı ve tabi ki Çanakkale Şehitler Abidesi'ydi. Aşırı rüzgarlı olduğu için hemen pusetlerin rüzgarlıklarını kapattık. Efe bundan pek hoşnut olmadı ama yapacak birşey olmadığın anlayınca kuzu kuzu oturdu.. Hatta sonunda kısa bir şekerleme bile yaptı;)
Buradan çıktığımızda bebeklerin öğle yemeği vakitleri gelince hemen Alçıtepe köyü'nde gözümüze kestirdiğimiz bir lokantaya oturduk ve Cansu'nun yanında getirdiği ufak tavayı ve sebze pürelerini de alarak mutfağa girdik ve ısıttık yemekleri.
Efe bu mekanın gürültüsünden hiç hoşlanmadığı için yemek yemek istemedi, anca 3-5 kaşık yedirebildim. Gerisine arabada devam etti oğlum. Zaten böyle uğultulu,gürültülü yerleri hiç sevmiyor. Bu tip yerlerde çok huysuzlanıyor..
Yemek molasından sonra Milli Park içerisinde ilerlemeye devam ettik. Bu arada burada yol almak çok keyifliydi. Yemyeşil, sakin,sessiz yollar:) Biz çok sevdik..

Bir sonraki durağımız 57. Piyade Alayı Şehitliği idi.
Her Türk gencinin kesinlikle görmesi gereken yerler bence. Gezerken gurur duyuyor insan..
Milli park içinde gezmeyi bitirdikten sonra Kilitbahir üzerinden Çanakkale tarafına geçtik arabalı feribotla. 7 dakika sürüyor. Gayet pratik bir ulaşım yolu..
En sonunda akşam üstü Assos'taki otelimize varabildik.  12 saattir yolda olmanın getirdiği rehavetle erkenden yattık, ertesi güne enerji depolamak için.

Cumartesi günü rotamız sırayla Burhaniye-Ören, Cunda Adası ve Ayvalık'tı.

Ören, hep çok sevdiğim bir belde olmuştur. Henüz sezon açılmadığı için her yer bizimdi. Şöyle bir yürüyüş yapıp Efe ile Zeyno'nun meyve pürelerini yedirmek üzere bir cafeye oturduk. Bebeklerle ilk ciddi tatilimiz sürekli şu repliklerle geçti: "Efe'nin meyve püresini yemesi lazım","Zeyno'nun çorba saati geldi","Aman yemek düzenleri şaşmasın, hadi oturalım bir yerlere","Efe'nin akşam mamasını yemesi lazım, çabuk otele dönelim".. Bol koşturmacalı da geçse çok keyifliydi valla..

Aslında sonra Ayvalığı gezecektik ama kuzuların öğle yemeği saati gelip, biz de yemeğimizi Cunda'da yemek isteyince soluğu Cunda'da aldık..
Hiç de ayrılmak istemedik.:) Bana göre turumuzun en keyifli anlarıydı..:) Lezzetli yemek, 18 ay sonra rakı, sevdiğim insanlar ve oğlumuz ve kızımız.. Daha ne ister ki insan;)




Vee günün en tatlı fotoğrafı..:)
Bu arada yeri gelmişken oğlum, Zeyno'dan korkuyor.. Gezi boyunca Zeyno her fırsatını bulduğunda Efe'nin olmayan saçını çekiştirme, kulağını çekme gibi hareketler yaptı durdu. O yaptıkça Efe çığlığı bastı. En son, Şeytan Sofrası'nda Zeynep, Efe'nin elini ağzına götürüp ısırınca oğlumda film koptu ve çığlık kıyamet ağlamaya başladı.. O andan sonra da Zeynep ne zaman Efe'ye baksa veya yaklaşsa, oğlumun ağzı büzülmeye başladı.. :) Nasıl yıldızları barışacak bilemiyorum..Anlayacağınız Deli Zeyna'nın fendi şimdilik Tosun Efe'yi yendi;)

Yemek sonrası güzel bir yürüyüş yaptık Cunda sokaklarında..Yeniden gelmek üzere sözleştik adayla ve rotamızı Ayvalık Şeytan Sofrası'na çevirdik..

Dönemeçli bir tırmanış sonrası muhteşem manzarasıyla Şeytan Sofrası karşımızdaydı. Gerçekten manzara süperdi. Altan ile bana nedense balayında, Bali'de gittiğimiz, Kintamani Yanardağı ve krater gölü manzarasını hatırlattı. Sanırım manzara bu çağrışımı yaptı:)


Şeytan Sofrası, bizle aynı anda bir tur da geldiği için çok kalabalıktı. Hatta turdan birkaç kız Efe'nin ve Zeyno'nun fotoğrafını çektiler.

Tur boyunca gündüz o kadar gezip yoruluyorduk ki otele döndüğümüzde yemeği yedikten sonra hepimiz seriliyorduk valla. Hem gezmek, hem çocuklarla uğraşmak temiz havayla da birleşince leyla gibi oluyorduk..:) 

Son günümüzde istikamet Kaz Dağları'ydı. Hasan Boğuldu Göleti,Sütüven şelalesi, Adatepe Köyü, Zeus Altarı, Yeşilyurt Köyü ve Akçay gezi rotamızda bulunan yerlerdendi.
Haritaya bakıp ilk önce Sütüven Şelalesi ve Hasan Boğuldu Göleti'ne gitmenin daha doğru olacağını gördük..
Oğlum annesine çekmiş olacak ki şelaleden korktu. Ben de küçükken Düden Şelalesi'nden korkmuşum.. :) Hem korkuyor hem de benim omzumun üzerinden bakmaya çalışıyordu.

Bu arada bu gezide acaip anneci oldu oğlum. Durup durup boynuma sarılmaya başladı. Zeyno mu geldi, hemen sarılıyor, şelaleden mi korktu hemen sarılıyor, yabancı biri mi geldi sevmeye hemen sarılıyor. babasının kucağına gitmek istemiyor mu hemen sarılıyor. Kısacası hep sarılıyor..:)
Şelale yolları yamuk yumuk taş olduğu için çocukları taşımak biraz zor oldu. İlker, Zeyno'yu kanguruda taşıdı ama ben ve Altan 10 kg luk Efe'yi kucakta taşırken epey bir kol kası yaptık sanırım;)
Şelaleyi gezdikten sonra yemek saatinin de geldiğini görünce Akçay'a gidiverdik hemen. Sahilde Yörsan'ın tesisinde önce kuzuların karnını doyurup sonra kendi karnımızı doyurduk. Bu arada onlar uyudu tabi- malum öğle uykusu..:)
Uykularını aldılarsa değmeyin keyfimize..
Adatepe'ye geldiğimizde ikisi de henüz uyanmamıştı. Efe'yi arabadan alıp pusetine koyduğumuz anda uyandı,Zeyno da ondan 5 dak sonra gözlerini açtı..:)
Adatepe köyü, çok şirin bir köy. Eskiden Rum köyüymüş. Mübadele sonrasında boşaltılmış. Şimdi ise evlerin neredeyse hepsi restore edilmiş, o naif köy dokusundan eser kalmamış, her biri "Ben özel tasarımım" diyen ama yine de çok şirin görünen evlerden oluşuyor. Bir köy kahvesi düşünün, kahvede köylü yok, herkes turist ve kahve menüsünde bira var desem ne derece turistik olduğu anlaşılır herhalde.. Ama yine de biz çok sevdik. Keşke daha çok vakit olsaydı da uzuun saatler geçirebilseydik dedik..

Adatepe'den çıkarken Zeus Altarı'na çıktık. Burası efsaneye göre Truva savaşı'nın izlendiği yermiş.. Yine süper manzaralı, ancak tırmanışı bir hayli zahmetli olan bir yerdi. Biz oğlumla yoğurt seansımızı yapıp öyle tırmanacaktık ama çok yüksek olduğunu öğrenince vazgeçtik ve yemyeşil bahçesi olan bir cafede oturup bekledik.
Bu arada farkettim ki Efe böyle yeşil yerlerden çok hoşlanıyor. Burada bir keyifliydi sormayın..
Hazır havalar da ısınmışken daha çok yeşil yere, parka,bahçeye,pikniğe gitmek lazım bence.. ;)


Günün 2.köyü ise Yeşilyurt Köyü idi. Burası da geçtiğimiz yıllarda Karadağlar isimli televizyon dizisiyle ünlenmiş, Kazdağları'nda olması sebebiyle oksijen açısından zengin olup, bu şekilde turizme açılmış bir köy. Burası da bize Cumalıkızık Köyü'nü hatırlattı.Orası da Kınalı Kar dizisinin ekmeğini yiyordu. Her yerde gözlemeciler, kahvaltı edecek mekanlar.. Girişte bir köy kahvesi var, önünde bir sürü köy ahalisi. Bu arada kahve satılık. Sahibi sanki o insanları oraya özellikle oturtmuş, bakın burası hazır müşterili der gibiydi:) Veya gelenlere işte bakın köy ahalisi de burada, buyrun fotoğraf çekin diyor da olabilirler.
Böyle yerleri sevemiyorum. Yani bilemiyorum ama bozulmuş, kirlenmiş geliyor bana. O temizliğini, naifliğini kaybetmiş gibi hissediyorum. Sosyetikleşmiş gibi geliyor.
Bu köyden çıkarken Kaya Çilingiroğlu ve Feraye Tanyolaç'ın köye geldiklerini söylersem sanırım ne demek istediğimi anlarsınız.

Günümüzün ve aynı zamanda gezimizin son durağı Assos Limanı idi. Assos Limanı'na çok kötü, dar, dönemeçli, sevimsiz bir yoldan iniyorsunuz. Bir an yol hiç bitmeyecek sanmıştım itiraf edeyim.
Limanla ilgili hepimizin ortak düşüncesi: "Buraya araba almamalılar" oldu. Keşke girişe bir otopark yapılsa ve limanın o daracık sokaklarında arabalar trafik oluşturmasa..
Assos Limanı, çok şirin,ufacık bir yer. 5 dakikada yürüyüşünüz sonlanıyor. Bir sürü ufak otel ve altlarında restoranları var. Biz Assos'un koylarından birinde Eden Garden Otel'de kaldık. Aynı zincirin burada da Eden Nazlıhan Otel'i vardı. Bir an şirinliğini görünce burada kalsamıydık dedik ama bence hergün o yol çekilmeyebilirdi, bilemiyorum:)
Kuzuların yemek saatleeri geldiği için Uzun Ev Cafe,Restoran'a oturduk. O gece iki çocuğumuz da biraz huysuzlardı, uyuyana kadar biraz zorlandık ama onlar uyuduktan sonra gece bizimdi..:) Şahane kalamar ızgara ve mezeler eşliğinde keyifli bir gece geçirdik..


Gezinin kritiğini yaptık. Vakitlice de otelimize geri döndük ve odalarımıza çekilip dönüş hazırlığı yapmaya başladık.

Son gün yola çıkmadan önce de klasik tatil fotoğrafımızı çektik.
Evlendiğimizden beri İlker ve Cansu ile gititğimiz her tatilde "tatilimizin fotoğrafı" isimli özel bir fotoğraf çekiyoruz, benzer konseptte. Mudanya,Trilye gezimiz, GAP gezimiz, şimdi de Kuzey Ege..
İşte Mudanya..


İşte GAP...

Vee Kuzey Ege..

Bu gezinin fotoğrafları özellikle Mudanya fotoğrafımıza çok benziyor. Aradaki 2 farkı bulabilecek misiniz bakalım?;)



Not: Geziyle ilgili bilgilendirici yazıyı pek yakında diğer blogum duygunungezdikleri.blogspot.com da okuyabilirsiniz..
Beni izlemeye devam edin;)

13 Nisan 2012 Cuma

Cucu teyze 30 yaşındaa..:)

Benim kardeşim yok ama kardeşim kadar yakın olduğum insanlar var hayatımda.. Bunlardan biri de Efe'nin Cansu teyzesi. Yıllarca aynı okulda olup birbirimize aşina olduğumuz halde ancak üniversitede, İtalyan Kültür Merkezi'nde italyanca öğrenmeye karar verdiğimizde tanışmak, kaynaşmak ve bir daha ayrılmamak kısmet oldu.
İşte benim Cucumun, oğlumun da Cansu teyzesinin geçtiğimiz haftasonu 30.yaşgünüydü. Herkes çocuklu olunca kutlamak için kahvaltının daha uygun olacağını düşünmüş Cansu ve İlker vee böylece hep beraber Şaşkınbakkal'daki Palma d'oro'ya gittik. Palm d'oro brunch için favori mekanım diyebilirim.. Ne ararsan fazlası var. Kışın sıcak şarap, yazın normal şarap çeşitleri bile..:)

Bir kadın için belki de en önemli yaşı diyebilirim sanırım 30 yaş için.
Cansucum..
Bu 30 yılda birçok şey yaşadın, birçok insan tanıdın. Okullar bitirdin, bir sürü şirketi denetledin, bir dolu gezdin dolaştın, yeni tatlarla tanıştın. Evlendin, evini kurdun. Bundan sonra da birçok şey yaşayacaksın amaaa...yapamayacağın şeyler de var bundan sonra..mesela artık memur olamazsın.. Otuz yaşını aştığına göre artık genç değilsin..Olgunluk zamanların artık,çıtırlık bitti. "Otuz yaşında koskoca bir kadın" olarak hayata bakacaksın. Ama yine de sen otuz yaşına çok da bir anlam yükleme. Hayatın, yeni yaşının sana getirdiklerinin keyfini çıkart..
Bu yaşın Zeynonla beraber geçireceğin ilk yaşın bir kere..Artık her sene onunla daha da gençleşicen bence,o büyüdükçe enerjisi sana da geçecek,yaşının pek bir önemi olmayacak.
Amaaaann otuz da neymiş.. daha sırada kırklar,elliler,atmışlar,yetmişlerrrr,seksenleerr..hepsi vızz gelirr sana;yanında iki aşkın,ailen,dostların olduktan sonra...
İYİ Kİ DOĞDUUUUUUNNN!!!!!!!!!!!
....Gelelim bu özel günde yaşadıklarımıza.. Uzuunn bir masada 6 çocuk olunca mama sandalyesi hiç boş kalmadı. Sürekli bir anne, elinde tabak, çocuğuna yemek yedirme peşindeydi. Çocuklarsa gözleri birbirlerinde ve birbirlerinin yediklerinde bakındılar sürekli.
Sırayla uyudular, uyandılar, yine yemek yediler.. Hep beraber çok güzel bir gün geçirdik. Havanın harika olması da cabasıydı..:)

İşte Tosun Efe ile Deli Zeyna'nın fotoroman tadında kahvaltı macerasından görüntüler.

Zeyno: Şişşştt Tosun yaaa,  annemler konuşurken duydum, birazdan bize yemek yedireceklermiş. Ben yemiycem, gel anlaşalım sen de yeme. Sonra annem hep seni örnek gösteriyor bana, uyuz oluyorum. Daha da bir yemeyesim geliyor;)
Efe: Nee.. yemek miii.. Olmaz Zeyno, yemem lazım. Daha çok büyüyüp seni daha iyi sarabilmek için yemek yemeliyim, kuvvetli olmalıyım.. Bu arada senin ellerin ne güzelmiş öylee..


Efe: Annem nerede yaww? Benim meyve püresi saatim geldii.. Üff benim yemek yemem lazıııımmm..
Zeyno: Bu denizkızı çok güzel bir oyuncak yaa..Ben yemek yerine bunun saçlarını yesem olmazmı ki acabaa? Bu tosun da oyunbozan çıktı, yine hapur hupur götürecek yemekleri..:(


Efe: Zeynooo, o denizkızını bana veerrr.. Bak boğazına yapıştım, anne-baban görmeden ver çabuk kız..
Zeyno: İmdaaatt!!Dudu teyzeee..yetiş nolur, tosunun meyvesini yedir çabuk, yoksa o beni yiyecek..!!


Efe: Zeynooooooo.. çıkart o borazanı ağzından. Zaten dişin de yok daha.. Bak anlaşalım sen bana deniz kızını ver, ben de sana borazan oyuncağımı vereyimm.. Bu arada diş demişkeen.. sana ağzımdaki diş koleksiyonumu göstermiş miydim?
Zeyno: Ya tosun yaaa, ama bu çok lezzetlii.

Efe: Ba-baaa,baa-baaa,ba-baaaa.. yeter artık sen de çekmesene yaa..
Zeyno: Altan amcaaa, benim şöyle güzel birkaç fotoğrafımı çeker misiin? söz sana çok güzel pozlar vericeemm.


Zeyno: Hatta verdim bile.. Çok tatlıyım di miii;)
Efe: Üffff çok sıkıldıımmm.. Zeyno da sürekli şu borazanı yemeye çalışıp duruyor. Biraz benimle ilgilense ya.. Sert adamım beeennnn.. Heeeeyyyyyyyyyyttt, varmı bana yan bakan;)
Zeyno: Offf şu tosunun bakışlara bak yaa.. Sert adam valla. Borazana sıkı sıkı yapışayım da yere düşmesin, kızar mızar sonra..


Efe: Aaaa o annemin elinde gördüğüm meyve püresi mii? Gözlerim parladı sanırım yemek görünce.. Kendileri deminden beri yiyip duruyor, nihayet beni de hatırladılar valla..

Efe ve Zeyno: Bu anneler de kafayı eğitimle bozmuşlar. Sürekli bir kitap, eğitim falan.. Yok motor becerilerimiz gelişiyormuş, yok zihinsel gelişim için eğitim şartmış falan filan. Neyse eğitim şart!! Bari kitabı okuyalım kardeş kardeş..;)


Efe: Annemi çooooooooookkk seviyoruuummmmmm.. Hep benimle olsun istiyoruuummm.. Sanırım o da beni seviyooo..


Efe: Ya ama anneeeeee.. Oturmak istemiyoruuuuumm, anlamıyor musun halaa? Ben ayakta durucaaaaaaamm. Bana ne, bana nee!!


Efe: Yaaaa, ben ayakta durucam diyoruumm, babam beni kucağına alıyoo.. Babaaaa bırak beni yaaaaaaaaa... Zaten gözüme güneş geliyor, sinir oluyoruumm.. Nerede benim güneş gözlüğümm??

Zeyno: Anneciiimm,İyi ki doğmuşsun da beni doğurmuşsuunn..


Efe: Zeyno nerde yaaa?? İlker amca da beni pek bir sahiplenmiş..Bu adam beni seviyor galibaa.. İlker amcaaaa, sana baba diyebilir miyiimm?

Efe: Baaa-baaaabaa-baaaabaa-baaaaabaaa-baaaaaaaa....
Altan: Duygu bak, güzel çek, parlama olmasın..Senin fotoğrafların hep güzel, çünkü ben çekiyorum. Ama benimkiler kötü oluyor sonra. Beğenene kadar çekeceksin ona göre;)

10 Nisan 2012 Salı

2. Ada çıkarması

İlk vapur ve ada deneyimini 40 günlükken yapan oğlum,o zaman tüm yol ve gezi boyunca uyumuş ve Büyükada'nın güzelliklerini görememişti. Nisan'ın ilk haftasonu hava harika olunca biz de soluğu tekrar Ada'da aldık Efe'ye güzel bir gün yaşatalım, temiz hava alsın diye..
(Ya da Efe'yi bahane edip kendimiz güzel bir gün yaşayalım diye;))
Arabadan inip motora gidene kadar yine uyudu Efe. Motor yolculuğunun keyfini yine çıkartamadı ama adaya ayak basar basmaz gözlerini açtı. Vakit öğle yemeği vakti olunca hemen çay bahçesine oturduk ve püresini yedirdik. E karnı tok olsun ki güzel güzel gezelim di mi ama;)
Ada Cumartesi günleri kesinlikle daha gezilebilir oluyor. Pazar günü aşırı kalabalıktan hiçbir şey anlamıyorsunuz. Cumartesi günü yine kalabalık ama rahatsız edici boyutta değil neyse ki..
Bol yağışlı, soğuk kış günlerinden sonra böylesi bir hava,oksijen bünyeye çok iyi geldi doğrusu..

Efe ise bir rekora imza atarak hiiiiiiiçç uyumadı o öğleden sonra. Şehirden farklı bir yere geldiğinin bilincinde, sürekli etrafa bakındı durdu. Faytonlar geçtikçe arkalarından seyredaldı.. Adanın keyfini bol bol çıkardı yani anlayacağınız..;)
Uzuuunn hem de upuzuunn bir yürüyüş sonrası acıkan bünyeleri doyurmak şart oldu. Vee yine bizim için bir ada klasiği Bira,kalamar,salata,balık soframıza oturduk ve afiyetle yedik..:)

Yemek sonrası sezonun ilk dondurmasını da aldıktan sonra evimizin yolunu tuttuk.. Dönüş yolunda Efe arabasında oturmak istemedi ve kah kucakta camdan dışarı bakıp denizi ve martıları seyredaldı, kah motorun koltuklarında büyük adam edasıyla oturdu, kah oturmaktan sıkıldı, ayakta dikildi koltuğun üstünde ve gelen geçen herkesi kendine baktırdı..

Hemencecik yaz gelsiinnn, evlere sığmayalım, atalım kendimizi sokaklara,parka,bahçeye.. Güneşe,denize, temiz havaya,gezmeye doyalıııııııımmmm..:)